İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Güzel çocuk Auggie

Simlâ Sunay

İngilizcesiyle paralel okuma yaptığım kitabın, Türkçesini çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Orijinalinden daha samimi bir anlatımla; bizim coğrafya için daha sıcak bir dille yeniden yazıldığı aşikâr.

Güzel sözcüğünü seviyorum. Yakışıklı gibi dar anlamlı değil. Erkek için de kadın için de çocuk için de söylenebiliyor. Bir çiçek için de… Bir şehir için de… Gezegenimiz için de güzel diyebiliriz. Güzel şeyler aynı zamanda büyüktür. Gerçekte küçük olsalar bile. Çirkin ördek yavrusu masalının üzerine yeniden yazılmış diyebileceğimiz, gerçekle ve acımak duygusuyla sıkı sıkıya “yüzleşen”; çirkin ördek çirkin ördektir, kuğu olması gerekmiyor, dedirten bu özel çocuk romanında, güzel sözcüğüne başka bir anlam daha katıyor ve evrensel iyiliği sorguluyoruz, okuya okuya.

HEMŞİRE: “TANRIDAN DOĞMUŞ OLAN HERKES DÜNYAYI YENER.”

Yüzünde fiziksel anomali olan on yaşındaki erkek çocuk August’un, ev-de gördüğü eğitimden sonra okula ve sosyal hayata başlamasını konu alan

Mucize adlı çok satan romandan bahsediyorum. Kapağındaki cümlenin çevirisi şöyle: “Kaderinde sıra dışı olmak varsa sıradan kalamazsın.” Orijinal metinde ise şöyle: “You can’t blend in, when you were born to stand out.” “Direnmek için doğduysan uyumlu olamazsın,” olarak da çevrilebilirdi, Dr. Seuss’tan (Amerikalı, çocuk kitapları yazarı, şair ve karikatürist Theodor Seuss Geisel) uyarlandığını (orijinali “Why fit in when you were born to stand out?”) düşündüğüm bu ifade. Velhasıl, çevirmen Berna Sirman’ın yorumlu çeviri yaptığına dair bir ön bilgiyle okumaya başlayabiliriz. Kitabın orijinal başlığı Wonder için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Mucize çevirmenin seçtiği bir sözcük. Bence wonder’ın Türkçe karşılığı yok. Ama başlık miracle/mucize de değil. Wonder sözcüğünün içinde merak, hayret, şaşkınlık ve hayranlık anlamları var. Ancak miracle harika şeyler için söyleniyor, wonder ise harika olmayan şeyler için de söylenebilir. Yine de Mucize güzel bir başlık. İngilizcesiyle paralel okuma yaptığım kitabın Türkçesini çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Orijinalinden daha samimi bir anlatımla; bizim coğrafya için daha sıcak bir dille yeniden yazıldığı aşikâr. Mucize başlığını vererek çevirmen, bizim güzel çocuğumuz Auggie’ye “harika çocuk” olarak bakıyor ve tabii okur olarak biz de buna eşlik edeceğiz belli ki.

SUMMER: “O SADECE BİR ÇOCUK.”

Dört milyon kişide bir görülen bir tür kromozom hastalığıyla doğan Auggie’nin, hayatta kalması bir mucize. On yaşına gelene dek pek çok ameliyat geçirip sadece daha iyi görünme adına değil hayatta kalmak için de savaş vermiş; bir solunum tüpüne ve özel beslenmeye maruz kalmış bir çocuk. Ne ki ailesinin sevgi ve espri dolu yuvasına dâhil ediliyoruz okuma ilerledikçe. Roman, kahramanlarının birincil tekil ağzından bölüm bölüm anlatılmış. Bazı olaylara üç farklı kahramanın gözünden ayrı ayrı bakmış yazar. Böylece, yüzeyde görünmeyen etkenlerin, yanlış anlamaların ve ön yargıların haritasını çizme şansı elde etmiş.

VIA: “DÜNYADAKİ HER ŞEY
SENİNLE İLGİLİ DEĞİL, AUGGIE!”

Kapak resmine baktığımızda çizilmemiş bir yüzle karşı karşıyayız. Bu, yazıldığı üzere; damağı yarık, çenesi hayli küçük, gözleri pörtlek, kafası yamuk ve kulakları karnabahar şeklindeki Auggie’nin yüzü. (Auggie kendini Saftirik Greg’in Günlüğü’ndeki lanetli, küflü peynire, bir ördeğe ve kaplumbağaya benzetiyor.) Kapakta yüzde tek bir gözün olması dikkat çekiyor. Ne anlama geliyor diye çok düşündüm. Ta ki kitabı bitirene kadar da bulamadım. Kahramanların değiştiği her bölümde yer alan iç kapaklarda portreleri var. Tıpkı mucize çocuk gibi diğer anlatıcıların da yüzleri yok, tek gözle bakıyorlar bize. Saçları ve şapkaları farklı. Karşılaştıkça hoşuma gidiyor. Auggie’yi eşitliyor sanki. Kitabın başında Auggie’nin iç sesi beni hayli zorluyor, yazarın acımakla ilgili tutumunu yadırgıyorum ama diğer kahramanlara geçtikçe yapboz tamamlanıyor. Auggie giderek merkezden uzaklaşıyor ve çevresiyle bir bütün oluveriyor. Çünkü herkesin birbiriyle kıyaslanmayacak şekilde çokça sıkıntısı, acıları ve yalnızlıkları var.

ÖĞRETMEN BAY BROWNE’NİN İLK ÖĞRETİSİ: EYLEMLERİNİZ ANITLARINIZDIR

Ablası Via sözgelimi; hep kardeşiyle ilgilenen anne ve babasına sitemli. Auggie’den korktukları için onu terk eden arkadaşlarından, sokakta yürüyenlerin tepkisinden sıkılmış. Via diğer akranlarından hep olgun olmak, kendi kendine bakmak zorunda kalmış. Yalnız kalmış. Ve Via kitabın sonlarına doğru o kilit cümleyi sarf ediyor; bir çığlık gibi, köpekleri Papatya ölmek üzereyken: “Dünyadaki her şey seninle ilgili değil, Auggie!” Via’ya göre kardeşinin kendisini normal görmesi için o kadar çok çaba gösteriyor ki ailesi sonunda o da normal olduğunu düşünüyor. Sorun şu ki, Auggie normal değil.

AUGGIE: “BANA BENZEYEN TEK ÇOCUK BEN OLACAĞIM.”

Annesi Auggie’ye her zaman moral vermek için güzel şeyler söylüyor. Anneler böyledir… Ama Auggie’ye göre sözleri yüzünü değiştirmiyor. İsabel ve Nate öyle iyi birer anne-baba ki yuvalarını “seni seviyorum”larla, neşeli davranışlarla, yaşlı köpekleri Papatya’yla her şeye rağmen mutlu kılmayı başarıyorlar. Bu anlamda Auggie ve Via çok şanslı. Ama yakın arkadaşları Summer, Miranda ve Jack normal bir yüzleri olmasına rağmen mutsuz büyümüşler. Aileleri yeterince korumacı ve ilgili değil çünkü. Yazar burada taraf tutmuyor, korumacı aileyi övmüyor. Sadece konum ve koşulları tarafsızca yerleştiriyor. Jack, Summer ve Miranda’nın sorunları bizi Auggie’nin trajik hayatından uzaklaştırıp, her insan önemlidir dememizi sağlıyor. Çünkü biz de okur olarak Auggie’yi merkez almıştık. Ondan başkası mühim olamazdı. Acımaktaydık çünkü. Acımak bizi de kör etmişti. Öyleyse biz de tek gözle bakıyorduk her şeye. Kapaktaki göz okumakta olan yüzümüzün gözüydü, belki de.

ISABEL: “SEVMEK İÇİN GÖZLERİNE İHTİYACIN YOK, DEĞİL Mİ?”

Öyle ki Via’nın eski en iyi arkadaşı Miranda ergenliğin en keskin döneminde, ailesine olan özlemiyle gittiği yaz kampında Auggie’yi kendi kardeşi gibi anlatıyor herkese. İsabel annesi, Nate de babası. Papatya ise onun köpeği. Yaz kampında, yüzü normal olmayan bir kardeşi olduğu için ilgi görüyor ve yalanından utansa da bununla yaşamak ona haz veriyor. Kendine Via’nın kaçmak istediği şeyden bir yuva örüyor. Miranda altı yaşından beri, doğduğu günden itibaren Auggie’yi tanıyor ve seviyor. Hatta ona takması için astronot başlığı veren de o. Auggie o başlığı dışarda kimse yüzünü görmesin diye tam iki yıl kullanıyor. Ve kitabın sonunda bir itirafla öğreniyoruz ki babası Nate, o şapkayı atmış, herkes kaybolduğunu düşünürken ve ararken. Nate bunu şöyle açıklıyor: “Gerçek şu ki, yüzünü görmeyi özlüyordum, Auggie. Senin ondan her zaman hoşlanmadığını biliyorum ama benim sevdiğimi anlamak zorundasın. Yüzünü her şeyiyle ve tüm kalbimle seviyorum.”

YAZAR: EVREN AUGGIE PULMAN’A PEK NAZİK DEĞİLDİ.

“Kim ne derse desin güzelsin / Sözler seni yıkamaz / Her şeyinle güzelsin / Hayır, sözler seni yıkamaz” Chirstina Aguilera-Beatiful şarkısının romanın içinden akıp gitmesi; pek çok sanat eserine, çocuk romanına ve özellikle Fil Adam’a (Joseph Carey Merrick’in gerçek yaşam öyküsü, Ashley Montagu’nin bilimsel eseri ve David Linch’in unutulmaz filmi) da selam göndermesi kitabın dehlizlerini derinleştiriyor.

OKUR: AUGGIE PULMAN’I GÖRMEK İSTERDİM.

Yazarın bu kitaba bir mücevher olarak eklediği: “İnsan sadece kalbiyle görür.” (Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens) ifadesi yeni bir anlam kazanıyor ve işte, edebiyat dediğimiz şeyin, farklı zamanlarda yazılmış, farklı kitapların bir bütünü olduğunu kanıtlıyor. Köpek Papatya’nın güzel Auggie’nin yüzünü yaladığı sahnede bıraktım ben kendimi. Bu kitap benim mağaram artık, tıpkı Auggie’nin eve yabancı biri geldiğinde adasına kaçarak pelüş oyuncaklarından yaptığı o mağara gibi.

Mucize R.J. Palacio Türkçeleştiren: Berna Sirman Pegasus Yayınları, 336 sayfa
Mucize
R.J. Palacio
Türkçeleştiren: Berna Sirman
Pegasus Yayınları, 336 sayfa
Show More